2020 yılının tüm kişiler ve organizasyonlar için ne kadar yoğun, çalkantılı ve çoğu kez de umut kırıcı geçtiğinden söz etmeye bile gerek yok. Koşulların sürekli değiştiği, yeni sistemlerin nasıl inşa edilebileceği üzerine yoğun sorgulamaların yapıldığı, pek çok konuda deneme-yanılma yöntemi ile ilerlemeye çalıştığımız; özetle, elimizi kolumuzu bağlayan koşullara uyum sağlamaya çalıştığımız bir yıl oldu.
Böylesi bir belirsizliğin içerisinde, önümüzü göremez ve planlar yapamazken, alışageldiğimiz düşünme ve yaşama biçimlerine tutunmaya çalışmaktan nasıl vazgeçebiliriz?
Değişim korkusuyla, katı düşünce kalıplarıyla ve belirsizlikle yüzleşmek nasıl mümkün olur?
COVID salgınının ülkemizde etkilerinin net olarak görülmeye başladığı Mart ayından beri, pandeminin pek çok farklı sürecinden geçtik. Bizi değişmeye mecbur bırakan, net ve gözle görülür bir tehlike ile karşı karşıyaydık. Ancak bugün biliyoruz ki, modern dünya ve ekonomik koşullar değişimin her an beklenilecek ve o veya bu şekilde yüzleşilmesi gereken bir gerçeklik olarak önümüzde durduğunu gösteriyor. Bu yüzden en iyi liderler, değişimi öngörebilen ya da bunun karşısında esneklik ve yılmazlık gösterebilen, ekibinde de bunu teşvik eden liderler olurken, organizasyonlar da koşullara uyum sağlayabildikleri derecede ayakta kalıyorlar.
Değişim korkusunun çok haklı ve yerinde olduğu açıktır. Şirketlerin kâr oranlarının düşmesinden ya da piyasa hâkimiyetlerini yitirmekten korktuğu gibi, kişiler de son derece öznel birtakım riskler altında olduklarını ve kaybedecek çok şeylerinin olduğunu hissediyorlar.
Katı bir düşünceye kilitlendiğimizde ve önümüzdeki gerçekliğe uyum sağlayamadığımızda, kendimize şu soruyu sormamız yardımcı olabilir:
Neyin üzerindeki kontrolümüzü kaybetmekten korkuyoruz?
İçinden geçtiğimiz bu pandemi sürecinde, hangimizin kontrolünü arada bir yitirmediği oldu ki? Takvimlerimiz, planlarımız, kısa vadeli pek çok hedefimiz değişti; ilişkilerimiz bundan etkilendi. Böylesi bir dönemde, sınırlarımızın ihlal edildiğini ve değişime uyumlanmanın olduğumuz kişiyi ve isteklerimizi geride bırakmak olduğunu düşünebilir, öfke ve küskünlük duyabiliriz. Ancak, bu bizim başımıza gelenlere nasıl yaklaştığımızla, bakış açımızı gözden geçirmek ve duygularımızı fark etmek için duygusal zekamız ile ne kadar bağlantıda olabildiğimizle ilgilidir.
Uyumlu olmak; sınırlarınızı göz ardı etmeniz, duygularınızı bastırmanız ve o ana uymak için kendinizi farklı şekillere sokmanız anlamına gelmez. Her şey istediğiniz gibi giderken ve tüm planlarınız kesintisiz ilerlerken de uyumlu ve meraklı bir bakış açısına sahip olabilirsiniz.
Yılmazlık, düşsek de kalkmayı bilmektir.
Engellerin olmadığı bir yolda yürümek değil, bunları aşmanın farklı yöntemlerini bulabileceğimize inanmaktır.
Uyumluluk, farklı bakış açılarını görmek, gerektiğinde yeni bir yol haritası çıkarmak için amacımız ve değerlerimize yönelmektir.
Six Seconds duygusal zeka beyin yetenekleri arasında bulunan yılmazlık ve uyumluluk, başarı ve yaşam kalitesi için vazgeçilmez yeteneklerdir. “Kararlar” başlığı altındaki Beyin Yetenekleri arasında yer alırlar – yalnızca bu bile bunların bizim seçimimiz olduğunu bize gösterir. Karamsar ya da değişmekten kaçan biri olmak, karakter özelliği değildir, aynı şekilde daha iyimser ve uyumlu biri olmak da. Tüm bunlar öğrenilen ve geliştirilebilen yeteneklrdir.
Günümüzü ve şu anın koşullarını kabul etmezsek, geleceği gerçekleştirmemiz, gelişmemiz mümkün olmaz. Olumsuz bir şeyi baskılamak, bunun tekrar yaşanmasını engellemez.
Bir durumu nasıl gördüğümüzü, buna nasıl uyum sağlayacağımızı, bu noktaya gelmemize sebep olan hatalarımızdan nasıl ders alacağımızı keşfedebilir ve biz seçebiliriz.
Duygusal zeka yetkinliklerimizden güç alarak, bu seçimleri daha bilinçli yapabildiğimiz, kendi yaşamımızın sorumluluğunu ve gücünü üstlendiğimiz bir bakış açısı geliştirebiliriz.
Tepki değil, yanıt vermek için duygusal zekanızı geliştirebilirsiniz.