Harvard Grant Çalışmasının Sunduğu Yaşam, Sevgi ve Karar Verme Üzerine 3 Ders

80 yıldan daha uzun bir süre önce Harvard araştırmacıları aşağıdaki soruya yanıt bulmak için yola çıktı: İyi bir hayat neleri içerir? Görüşme, anket, fiziksel test ve kapsamlı fizyolojik ölçümler yapmayı kabul eden yüzlerce katılımcı seçtiler – ve birçok engele rağmen on yıllar boyunca verileri her yıl toplamaya devam ettiler. Araştırmacıların 1942 yılında The Harvard Crimson gazetesine açıkladığı üzere yola iddialı bir amaçla çıktılar: “geniş ölçekte dünyadaki uyumsuzluğu gidermeye yardımcı olmak.” Sonunda hazine değerinde çok sayıda veri topladılar.

Veri toplama ve analiz etmeyle geçen 80 yılın ardından bu insanların yaşamlarından hangi dersler çıkarılabiliyor? Bu dersler dünyadaki uyumsuzluğu azaltabilir mi ya da en azından daha iyi kararlar vermemize yardımcı olabilir mi?

İyi bir hayat neleri içerir?

Harvard Yetişkin Geliştirme Çalışması olarak da bilinen Grant Çalışması, şimdiye kadar yapılan en kapsayıcı boylamsal çalışmalardan birisi. Araştırmacılar göreceli olarak basit bir soruya cevap bulmak istediler: iyi bir hayat neleri içerir? Ancak bu basit soru inanılmaz derecede karmaşıktı. Bu soruya cevap vermek için yüzlerce erkeği üniversite mezuniyetleri, evlilikleri, savaş dönemi, ebeveynlik dönemi, yaşamlarında yaşadıkları krizler ve yaşlılık dönemlerini kapsayacak şekilde on yıllar boyunca takip ettiler ve erkeklerin fiziksel ve zihinsel iyi olma hali hakkında çok fazla veri topladılar.

Harvard’da doktor olan Dr. Arlie Bock, projeye 1938 yılında patronu ve mağazlar kralı W.T. Grant ile başladı. Proje, Harvard üniversitesinde 1939 ila 1944 yılları arasında ikinci sınıf olan 268 erkekle başladı. Bock, doktorların yaptığı önemsiz işlerden, uzman doktorluk yapmaktan ve hastalıkla ilgili konulara odaklanmaktan kaçmak istiyordu. İyi bir hayatın neleri içerdiğini ve hatta başarı için genel bir formül bulmak için başarılı ve normal erkekler üzerinde bir çalışma gerçekleştirmek istiyordu.

Erkekler, veri toplama sürecinin temelini oluşturan görüşmelere, anketlere, fiziksel testlere ve kapsamlı fizyolojik ölçümlere katıldılar.

Ama maalesef tüm boylamsal çalışmalarda olduğu gibi ilk heyecandan sonra çalışmaya olan heves azaldı. Grant on yıl sonra projeye fon sağlamayı kesti ve 1950’lerin ortasında çalışma son demlerini yaşamaya başladı. Charles McArthur’un önderliğinde bir grup araştırmacı, katılımcılara en azından birkaç yılda bir anketleri göndererek çalışmayı canlı tuttu. Rockefeller Derneğinden sigara şirketi Philip Morris’e kadar farklı gruplar tarafından fon desteği sağlandı.

Daha sonra çalışmanın kaderini değiştiren iki şey oldu. İlk olarak, bu erkekler 1960’larda orta yaşa ulaştıklarında çoğu ciddi başarılar elde ettiler. Dört tanesi ABD senatosuna girdi, biri başkan oldu ve bir diğeri de kitapları çok satan bir yazar oldu. Daha sonra 1967 yılında George Vaillant isimli genç bir psikiyatrist Harvard çalışmasını keşfetti ve çalışmanın sunduğu olasılıklara aşık oldu. Vaillant ile bu harika veri seti ana destekçisini ve hikaye anlatıcısını buldu – bu şekilde proje kaldığı yerden tüm gücüyle devam etti. Araştırmacılar “Glueck Çalışması ” olarak bilinen ve 1940lı yılların başında Boston’daki mahallelerde büyüyen 456 yoksul kesimden şehirli genç erkeği içeren ikinci grubu da projeye dahil ettiler.  Bu da çalışmaya değerli ve ihtiyaç duyduğu çeşitliliği kazandırdı.

Çalışmanın katılımcıları kişisel ve profesyonel  anlamda inanılmaz başarılar, trajediler, kalp kırıklıkları ve başka pek çok şey  yaşadılar. Peki verilerle sonuçlar karşılaştırıldığı zaman iyi bir yaşam ve en uygun karar verme süreçleri için bize yardımcı olabilecek herhangi bir ders ortaya çıktı mı?

İşte 3 temel ders:

Harvard Grant Çalışmasının Sunduğu 3 Ders

1. Başarı, bir kişinin yaşamının ilerleyen dönemlerinde görülür, bu nedenle uzun dönemli düşünün.

The Atlantic gazetesi yazarı ve araştırmacı olmadığı halde arşivleri tarayan ilk gazeteci olan Joshua Shenk’e göre “bir kişinin yaşamında tek bir ana bakmak oldukça yanıltıcı olabilir”.

Araştırmadaki bazı erkekler hayata mutlu ve uyumlu başladılar, yalnız ve mutsuz olarak öldüler. Diğerleri ise başarı açısından kötü bir başlangıç yapıp uzun ve mutlu bir yaşam sürdüler. Bu nedenle iyi bir hayat nelerden meydana gelir sorusuna cevap vermek için resmin bütününü görmek gerekiyor.

Aşağıda hikayelerini anlattığımız erkeklerin yaşamlarını sıra dışı örnekler olarak ele alabilirsiniz:

John Hines isimli bir adam çocukluğunda ve Harvard’da geçirdiği yıllarda parlak bir geleceğe sahip olacak gibi görünüyordu. Grant Çalışmasını yürütenler bu adam hakkında şu notu düştü: “Sıradaki katılımcı, Grant Çalışmasına katılan diğer çocuklardan belki de  daha fazla istikrar, zeka, iyi muhakeme, sağlık, yüksek amaç ve idealler konusunda üstün kişilik özelliklerine sahip. Ama hayatı kötü bir yola doğru evrim geçirdi. Evlendi, başka bir ülkede bir iş buldu, sigara içmeye ve alkol almaya başladı. Terapistinin psikoz olduğunu düşündüğü bir kızla ilişki yaşadı ve 30’lu yaşlarında ani bir hastalık nedeniyle hayatını kaybetti. 1951 yılında 31 yaşındayken şunları yazdı, “Sanırım kendi ruhsal durumumda ortaya çıkan en önemli öğe, kendi saldırganlıklarımı daha açık şekilde fark etmek. Gençlik yıllarımda saldırganlığım olmadığı için gurur duyardım. Bunu nedeni büyük ihtimalle saldırganlığım çok derinde olması ve bununla yüzleşmek istememem ya da yüzleşmekten korkmam.”

Diğer yandan Godfrey Minot Camille isimli bir adam Grant Çalışmasına göreceli olarak düşük yaşam tatminiyle başladı: Tüm katılımcılar arasında en düşük gelecek istikrarına sahipti ve daha önce intihar girişimi vardı. 6 yaşına kadar evde tek başına yemek yediği korkunç bir ortamda büyümüştü ve yıllar boyunca acı ve yalnızlık peşini bırakmadı. 35 yaşında ruhsal uyanış olarak adlandırdığı bir durum yaşadı, psikiyatrist oldu ve acısını diğer insanlara yardım ettiği bir araca dönüştürdü. Hayatının sonunda, çalışmadaki en mutlu adamlardan birisiydi.

Bunlar “hayatın tek bir anına bakmanın ne kadar yanlış yönlendirici” olabileceğine dair örneklerden sadece bazıları. Başarı, hayatın tek bir anındaki başarıya bakmak yerine bütün bir yaşama geniş bir açıdan bakmakla görülür.

Peki bu durumdan hangi dersi çıkarabiliriz?

İlk çıkaracağımız ders, uzun dönemli düşünmek ve kararları bu bakış açısına göre vermek olacaktır. 5-10 yıl sonra neler önemli olacak? Kısa vadeli kriterlere göre karar verirseniz hayatınızda işler çok hızlı değişebilir. Uzun vadeli düşünme becerinizi geliştirmek, günlük seçimlerinizi uzun vadeli amaçlar ve vizyonla bağlamak en önemli noktadır. Six Seconds buna asil hedeflerin peşinde gitme  adını veriyor ve sadece kendisiyle ilgilenme ve kısa vadeli düşünme tuzağından kurtulmanıza yardımcı olduğu için başarının temelini oluşturuyor. Uzun vadeli bakış açısıyla hayatınızdaki başarının nasıl göründüğünü aktif olarak ele alırsanız uzun vadede başarıya ulaşma şansınız o kadar artar.

İkinci ders ise hayatın inişlerini ve çıkışlarını ele almak için becerilerinizi geliştirmenin önemidir.

“Hayatları on yıllar boyunca bu kadar derinlemesine incelemek Palomar dağına teleskopla bakmak gibiydi” – Grant Çalışmasını keşfettikten sonra George Vaillant.

2. Anahtar Duygusal Zeka’dır.

Tüm hayatınız boyunca başarılı olmak için engeller, zorluklar ve acılarla baş etmeniz gerekir. Uzun süredir çalışmanın yöneticiliğini üstelenen Dr. Vaillant, enerjisinin çoğunu bu çalışmadaki erkeklerin hayatlarındaki sorunları nasıl ve ne kadar etkin şekilde ele aldıklarına yöneltti. Bu engellerle baş etme sürecinde kullanılan becerilere “uyumlanmalar” adını verdi. Bu uyumlanmalar büyük ölçüde erkeklerin hem fiziksel hem de psikolojik olarak ne kadar başarılı şekilde yaşlandığıyla belirleniyordu.

The Atlantic ile yapılan bir röportajda Vaillant bu savunma mekanizmalarını temel biyolojik süreçler olarak tanımladı. Bir yerimizi kestiğimizde kanımız pıhtılaşır. Benzer şekilde birinin ölümü gibi büyük zorluklar ya da iş yerinde azar işitmek gibi küçük zorluklarla karşılaştığımızda, bu baş etme mekanizmaları duygusal durumu atlatmamızda bize kılavuzluk sağlar. Kanın pıhtılaşmasının bizi ölümden kurtarabileceği veya damar tıkanıklığının kalp krizine yol açarak bizi öldürebileceği gibi benimsediğimiz savunma mekanizmaları da bizi kurtarabilir ya da mahvedebilir. Büyük ve küçük anlarda hayatınız boyunca size eşlik ederler ve duygusal uyumlanmaların güçlü ve sağlıklı olması iyi bir yaşamın ya da iyi bir yaşama giden yolun büyük bir parçasını oluşturur.

Vaillant, uzun ve mutlu bir yaşamın sütunları olarak adlandırdığı en sağlıklı uyumlanmaları listeledi. Bu uyumlanmaların Six Seconds Duygusal Zeka Modeli içinde yer alan duygusal zeka yetkinlikleriyle neredeyse mükemmel olarak hizalandığını söylememiz yanlış olmaz.

Yardımseverlik – Diğer insanların iyiliğine adanma, aynı zamanda empati geliştirme yetkinliği

Beklenti – Olumlu sonuç oluşturma hissi, yani iyimserliği deneyimlemek

Tutmak – Bir dürtüyü ya da kararı bilinçli olarak erteleme kararı, aynı zamanda sonuçları düşünmeyi uygulamak ve kalıplarını fark etmek

İyiye Yönlendirme – Duygular için ifade ve çıkış noktası bulmak. Gelişim ve iyi kararlar almayı destekler ki bunlar da duyguları yönlendirme ve asil hedeflerine yönelme yetkinlikleridir.

Mizah – Öz farkındalık ile edinilir.

Bu yetkinlikler sadece daha başarılı erkekleri daha az başarılı olanlardan ayırmakla kalmamakta aynı zamanda erkeklerin hayatı boyunca değişmektedir. Birçok erkek yıllar hatta on yıllar boyunca sağlıksız davranışlar sergiledikten sonra sağlıklı “uyarlanmalar” geliştirdi. Bu da duygusal zeka yetkinliklerinin herhangi bir yaşta öğrenilebileceğine dair kanıt sunar.

Aşağıda bu konu üzerinde daha detaylı konuşacağız. Orta yaşlarına geldiklerinde erkeklerin olgun olmayan baş etme mekanizmalarına göre olgun baş etme mekanizmalarını kullanma olasılığı dört kat daha fazla olmuştur. 50 ila 75 arasında özgecilik ve mizah daha baskın hale gelmiştir. Ama bu becerilerin baskın olacağına dair bir garanti yoktur. Bazı erkekler kariyerlerini, evliliklerini ve tüm hayatlarını yoldan çıkaran sağlıksız uyumlanmalar geliştirirler (veya sağlıklı uyumlanmaları benimsemezler).

Genel olarak Grant Çalışması, duygusal zeka konusunda diğer araştırmaların da desteklediği 3 farklı yönü vurgular:

  1. Duygusal zeka, kişisel ve profesyonel başarıyla yüksek düzeyde ilişkilidir. 
  2. Duygusal zeka becerileri öğrenilebilir ve ölçülebilir.
  3. Duygusal zeka yaşla birlikte artma eğiliminde olsa da yaş ve duygusal zeka arasındaki ilişkilendirilme düşük seviyededir.

Ancak verileri inceledikten sonra iyi bir hayatı nelerin meydana getirdiğini sorduğumuzda, Vaillant, uyumlanmalarından ya da ilk olarak uzun vadeli düşünmekten söz etmedi. Çalışmanın bulgularını şu şekilde özetledi: “Hayatta gerçekten önemli olan şey, diğer insanlarla olan ilişkileriniz.”

Bu konuyla ilgili veriler gerçekten ilginç.

Harvard Grant Çalışması, duygusal zekanın önemine dair çok sayıda kanıt sunuyor.

3. İlişkiler, ilişkiler, ilişkiler

Vaillant’ın aktardığına göre “Çalışma başladığı zaman kimse empati ya da bağlantı kurma ile ilgilenmedi. Ancak sağlıklı bir şekilde yaşlanmanın kilit noktası ilişkilerdir.” Verilere göre yakın ilişkiler insanların hayatları boyunca mutlu olmasını sağlamaktadır. Çalışmanın bulgularına göre güçlü ilişkiler yaşam memnuniyenin  en güçlü belirleyicisi iken ilişkiler uzun ve mutlu bir yaşamın sosyal sınıf, varlık, şöhret, IQ ve hatta genlere göre daha iyi bir belirleyicisidir. Bu bulgu hem Harvard’dan gelen hem de şehirden gelen katılımcılar arasında geçerlidir.

Güçlü ilişki sadece mutlulukla değil aynı zamanda fiziksel sağlık, uzun yaşam ve finansal başarıyla da ilişkilidir.

Mevcut durumda çalışmanın yöneticisi olan Harvard Tıp Fakültesinde psikiyatri profesörü olan Robert Waldinger’e göre “gerçekten şaşırtıcı olan bulgu ise ilişkilerimizin ve ilişkilerimizde ne kadar mutlu olduğumuzun sağlığımız üzerinde güçlü bir etkiye sahip olması”dır. “50 yaşında ilişkilerinden en çok memnun olan kişiler 80 yaşına geldiklerinde en sağlıklı kişilerdi. Güçlü ilişkiler hem zihinsel hem de fiziksel sağlığın korunmasına yardımcı olur. Vücudunuza bakmak önemlidir, ama ilişkilerinize özen göstermek de bir tür kişisel bakımdır. Sanırım aydınlanmaya yol açan budur.”

Bu aydınlanma hem olumlu hem de olumsuz anlamda görülebilir. Güçlü bir topluluk günlük hayatınızdaki sorunlara karşı koruma sağlasa da topluluğun eksik olması ölümcül olabilir. Waldinger’e göre “yalnızlık öldürür”. “Sigara içmek ya da alkolizm kadar güçlüdür.”

Yaşam doyumu ve fiziksel sağlığa ek olarak ilişkiler aynı zamanda kişinin finansal başarısına göre belirlenir. Samimi bir ilişki, diğer çalışmaların da gösterdiği üzere bilişsel zekadan da çok finansal başarıyla yüksek düzeyde ilişkilidir. 110 IQ’ya sahip olanlarla 150 ve üzeri IQ’ya sahip olan insanların maksimum geliri arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Ancak “samimi bir ilişki” ölçümünde en yüksek puanı alanların diğer kişilere göre kariyerlerinin zirvelerinde önemli ölçüde daha fazla para kazandığı gösterilmiştir.

Genel olarak çalışma, “erkeklerin yaşamlarının iyi gitmesiyle, aile, arkadaş ve toplulukları ile olan ilişkileri arasında güçlü bir bağlantı” bulmuştur. 47 yaşındaki erkeklerin kurduğu ilişkiler, uyumlanmalar dışında diğer değişkenlere göre ileri yaşlarda uyum sağlama konusunda daha iyi bir belirleyicidir. Ancak uyumlanmalar ve ilişkiler ayrılmazdır. Six Seconds’ın duygusal değerlendirme anketi olan  SEI verilerine göre EQ’su yüksek olan kişilerin ilişkilerinde yüksek puan alması 38 kat daha olasıdır. Empati, öz farkındalık ve dürtülerin kontrolü ilişkisel becerilerdir ve bu becerilere sahip olan kişiler diğer insanlarla güçlü bağlar kurarak bu güçlü bağların getirilerinden faydalanırlar.

Çalışmanın mevcut yöneticisi olan Waldinger’e göre bu bulgular onun davranışlarını da değiştirmiştir. “Yalnız kalmak, işe dalmak ve arkadaşlarımı uzun süredir görmediğimi hatırlamak çok kolay.” “Bu nedenle eskisine göre ilişkilerime daha fazla dikkat ediyorum.”

“Yapmaya değer bir seçim olduğunu bilmek faydalıdır.”

*Bu metin Six Seconds Makalesidir. Six Seconds Türkiye partneri Hayatın Ritmi tarafından Türkçeleştirilmiştir.

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir